DARPHANENİN TARİHÇESİ
Ortadoğu ve Anadolu'ya yerleşen Türklerin 9'uncu yüzyıldan itibaren kurdukları irili, ufaklı devlet ve beyliklerin muhtelif kasabalarında madeni para basılmış ve para basılan mahallere öteden beri "Darphane" denilmişti.
15'inci yüzyılın son çeyreğinde altın sultaninin piyasaya sürülüşüne kadar, Osmanlı sikkeleri gümüş akçe ile bakır mangırdan ibaretti. Akçe ya da akça temel hesap birimi olup, ilk akçeler Bursa, Edirne ve Marmara havzasında üzerlerinde basım yerleri belirtilmeksizin darp edildiler ve diğer Türkmen beyliklerinin sikkeleriyle birlikte tedavül ettiler. Osmanlılar 15'inci yüzyılda Selçukluların ve İlhanlıların örneklerini izleyerek, önde gelen ticaret ve kent merkezleri ile madenlerde veya onların yakınlarında çok sayıda darphane kurdular. Böylece Osmanlıların topraklarıyla birlikte akçenin tedavül alanı da genişledi. 14'üncü yüzyılın sonlarında ve 15'inci yüzyılın başlarında akçe artık düzenli olarak Bizans topraklarında ve bu arada Konstantinopolis'in içinde de tedavül etmekteydi. 15'inci yüzyılın son çeyreğinde, II. Mehmed'in 30 yıllık saltanatı sırasında ise en azından 15 ayrı darphanede akçe üretiliyordu.¹
Olağan koşullarda her darphanenin üretim düzeyi bireylerin darphaneye getirdikleri veya devletin sağladığı değerli maden miktarına bağlıydı. Bu nedenle üretim düzeyleri büyük dalgalanmalar gösteriyordu. Ayrıca, bir padişahın tahta çıkışıyla birlikte, devlet tedavüldeki eski sikkelerin darphaneleregetirilerek yeni padişahın ismini taşıyan sikkelerle değiştirilmesini talep etmekteydi. Bu işleme tecdid-i sikke (sikkelerin yenilenmesi) adı veriliyordu. Sayılarının çokluğuna rağmen merkezi devlet, darphaneleri yakından denetlemekteydi. Büyük kent merkezlerindeki darphaneler, genellikle emanet düzeni çerçevesinde devlet tarafından işletilmekte ve birer devlet memuru olan eminler tarafından yönetilmekteydi. Sahib-i ayar adı verilen bir diğer görevli ise teknik işlerden ve sikkelerin ayar ve ağırlıklarının devletin koyduğu standartlara uyup uymadığından sorumluydu. Devlet, darphanelerin faaliyetlerini ve hesap defterlerini yerel kadılar aracılığıyla da denetlemekteydi. ²
Osmanlı darphanelerinde altın, gümüş ve bakır sikkelerin üretiminde kullanılan teknoloji, 17'inci yüzyılın sonlarına kadar oldukça basitti. Isıtılmış bir parça metal iki kalıbın arasına yerleştiriliyor ve yukarıdaki kalıba bir çekiçle vuruluyordu. Böylece alt ve üst kalıplar üzerindeki desenler sikkenin iki tarafına da işlenmiş oluyordu. Kalıpların üretimi, boş metal parçalarının (pulların) veya alaşımlarının hazırlanması, çekiçle yapılan vuruşlar ve ortaya çıkan nihai ürünün kalitesinin denetlenmesi ve hatta bu pulların ağırlıklarının ölçülmesi bir hayli beceri gerektirmekteydi. Sahib-i ayarın denetimi altında çok sayıda usta zanaatkâr ve işçi önceden belirlenmiş görevleri yerine getiriyordu. İstanbul'da gümüş ve bakır sikke üretiminde çalışanların sayısı birkaç yüzü, diğer büyük darphanelerde ise yüzü aşmaktaydı. Orta büyüklükteki darphanelerde çalışanların sayıları ise 50'yi buluyor veya aşabiliyordu. Taşradaki küçük darphaneler, uzmanlık gerektiren kimi işler için sık sık büyük darphanelerden yararlanmaktaydılar.³
¹ Şevket Pamuk, "Osmanlı İmparatorluğu'nda Paranın Tarihi", 3. baskı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları 73, İstanbul, 1999, sh.38.
² Şevket Pamuk, "Osmanlı İmparatorluğu'nda Paranın Tarihi", 3. baskı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları 73, İstanbul, 1999, sh.39.
³ Şevket Pamuk, "Osmanlı İmparatorluğu'nda Paranın Tarihi", 3. baskı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları 73, İstanbul, 1999, sh.40-41.
Geniş bir coğrafyada sayılamayacak kadar çok merkezde para darp eden Osmanlı Devletinin bugüne kadar ele geçen nümismatik materyallerden tespit edilen ve sayısı 40'ı bulan para darp merkezlerinin başlıcaları; Bursa, Edirne, Amasya, Erzurum, Konya, İzmir, Serez, Sofya, Şam, Bağdat, Tiflis, Mısır, Tunus ve Cezayir'dir.
İstanbul'un fethinden sonra hızla genişleyen imparatorluğun para ihtiyacını karşılamak için mevcutlara ek olarak çeşitli mahallerde geçici yeni darphaneler kurulmakla birlikte aynı şehirde devamlılığı bakımından Fatih Sultan Mehmet tarafından Beyazıt Camii civarında tesis ettirilen Darphane, Türk Darphanesi'nin kuruluşuna başlangıç sayılmıştır. İlk kuruluşun kesin tarihini tesbit eden bir belge mevcut olmadığından Fatih'in burada kendiadına bastırdığı ilk Türk altının tarihi olan 1467 yılının Türk Darphanesinin ilk kuruluş tarihi olarak nazara alınması mümkündür. Bu ilk kuruluş genişletilerek 1596 yılında Beyazıt'da Simkeşhane isimli hana taşınmış ve ilk muntazam şeklini almıştır.
Darphanenin ikinci kuruluşu, Sultan Üçüncü Ahmet zamanına rastlamaktadır. 1723 yılında Simkeşhane'den Topkapı Sarayı sahası içinde bugüne kadar işgal ettiği binalara taşınıp faaliyete geçirilen darphane, 1832 yılında yeni atelyelerin inşa ve ilavesiyle genişletilmiş ve ayrıca darphane bahçesinde Hünkar dairesi yapılmıştır.
İstanbul'daki bu darphane, devletin ana darphanesi olma özelliğini devam ettirmiş ve 1843 yılında diğer darphanelerin faaliyetine son verilerek bu tarihten sonra yalnız İstanbul'daki darphanede para basılmıştır.
8 Temmuz 1967 tarihinde şimdiki yerinde (Yıldız-Beşiktaş) açılışı yapılan Darphane'nin üçüncü kuruluş projeleri üzerindeki ön çalışmalar, 1953 yılında başlamıştır. Madeni para taleplerindeki artışların izleyen yıllarda daha da yükselebileceği düşüncesi, yeni bir binanın inşaası ve yeni makinelerin satın alınması ihtiyacını doğurmuştur. Bu nedenle 1961 yılı ortalarında inşaasına başlanan yeni darphane binası, yeni makineler de satın alınarak 1967 yılında hizmete girmiştir.
Darphane, 1845 yılından itibaren "evrak-sahihe"ye damga vurmak amacıyla kurulan Matbaa Müdürlüğü ile 1933 yılında birleştirilmiştir.
Genel Müdürlüğümüzün Damga Matbaası adıyla bilinen bu bölümü halen Topkapı Sarayı avlusundaki eski Darphane binaları içinde hizmet vermektedir.
Topkapı Saray içindeki Eski Darphane binası
Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü, 2996 sayılı Maliye Vekaleti Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun çerçevesinde 1983 yılına kadar Maliye Bakanlığı'nın ana hizmet birimi olarak görev yürütmüştür. Hazine birimlerinin 1983 yılında Maliye Bakanlığı bünyesinden ayrılarak Başbakanlığa bağlı Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığıhaline getirilmesiyle birlikte Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü de anılan Müsteşarlığa bağlanmıştır.
18/06/1984 tarihli, 18435 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 234 sayılı Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğünün Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname gereğince, Genel Müdürlüğümüz Hazine Müsteşarlığı'nın bağlı kuruluşu olarak çalışmalarına devam etmektedir.
15'inci yüzyılın son çeyreğinde altın sultaninin piyasaya sürülüşüne kadar, Osmanlı sikkeleri gümüş akçe ile bakır mangırdan ibaretti. Akçe ya da akça temel hesap birimi olup, ilk akçeler Bursa, Edirne ve Marmara havzasında üzerlerinde basım yerleri belirtilmeksizin darp edildiler ve diğer Türkmen beyliklerinin sikkeleriyle birlikte tedavül ettiler. Osmanlılar 15'inci yüzyılda Selçukluların ve İlhanlıların örneklerini izleyerek, önde gelen ticaret ve kent merkezleri ile madenlerde veya onların yakınlarında çok sayıda darphane kurdular. Böylece Osmanlıların topraklarıyla birlikte akçenin tedavül alanı da genişledi. 14'üncü yüzyılın sonlarında ve 15'inci yüzyılın başlarında akçe artık düzenli olarak Bizans topraklarında ve bu arada Konstantinopolis'in içinde de tedavül etmekteydi. 15'inci yüzyılın son çeyreğinde, II. Mehmed'in 30 yıllık saltanatı sırasında ise en azından 15 ayrı darphanede akçe üretiliyordu.¹
Olağan koşullarda her darphanenin üretim düzeyi bireylerin darphaneye getirdikleri veya devletin sağladığı değerli maden miktarına bağlıydı. Bu nedenle üretim düzeyleri büyük dalgalanmalar gösteriyordu. Ayrıca, bir padişahın tahta çıkışıyla birlikte, devlet tedavüldeki eski sikkelerin darphaneleregetirilerek yeni padişahın ismini taşıyan sikkelerle değiştirilmesini talep etmekteydi. Bu işleme tecdid-i sikke (sikkelerin yenilenmesi) adı veriliyordu. Sayılarının çokluğuna rağmen merkezi devlet, darphaneleri yakından denetlemekteydi. Büyük kent merkezlerindeki darphaneler, genellikle emanet düzeni çerçevesinde devlet tarafından işletilmekte ve birer devlet memuru olan eminler tarafından yönetilmekteydi. Sahib-i ayar adı verilen bir diğer görevli ise teknik işlerden ve sikkelerin ayar ve ağırlıklarının devletin koyduğu standartlara uyup uymadığından sorumluydu. Devlet, darphanelerin faaliyetlerini ve hesap defterlerini yerel kadılar aracılığıyla da denetlemekteydi. ²
Osmanlı darphanelerinde altın, gümüş ve bakır sikkelerin üretiminde kullanılan teknoloji, 17'inci yüzyılın sonlarına kadar oldukça basitti. Isıtılmış bir parça metal iki kalıbın arasına yerleştiriliyor ve yukarıdaki kalıba bir çekiçle vuruluyordu. Böylece alt ve üst kalıplar üzerindeki desenler sikkenin iki tarafına da işlenmiş oluyordu. Kalıpların üretimi, boş metal parçalarının (pulların) veya alaşımlarının hazırlanması, çekiçle yapılan vuruşlar ve ortaya çıkan nihai ürünün kalitesinin denetlenmesi ve hatta bu pulların ağırlıklarının ölçülmesi bir hayli beceri gerektirmekteydi. Sahib-i ayarın denetimi altında çok sayıda usta zanaatkâr ve işçi önceden belirlenmiş görevleri yerine getiriyordu. İstanbul'da gümüş ve bakır sikke üretiminde çalışanların sayısı birkaç yüzü, diğer büyük darphanelerde ise yüzü aşmaktaydı. Orta büyüklükteki darphanelerde çalışanların sayıları ise 50'yi buluyor veya aşabiliyordu. Taşradaki küçük darphaneler, uzmanlık gerektiren kimi işler için sık sık büyük darphanelerden yararlanmaktaydılar.³
¹ Şevket Pamuk, "Osmanlı İmparatorluğu'nda Paranın Tarihi", 3. baskı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları 73, İstanbul, 1999, sh.38.
² Şevket Pamuk, "Osmanlı İmparatorluğu'nda Paranın Tarihi", 3. baskı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları 73, İstanbul, 1999, sh.39.
³ Şevket Pamuk, "Osmanlı İmparatorluğu'nda Paranın Tarihi", 3. baskı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları 73, İstanbul, 1999, sh.40-41.
Geniş bir coğrafyada sayılamayacak kadar çok merkezde para darp eden Osmanlı Devletinin bugüne kadar ele geçen nümismatik materyallerden tespit edilen ve sayısı 40'ı bulan para darp merkezlerinin başlıcaları; Bursa, Edirne, Amasya, Erzurum, Konya, İzmir, Serez, Sofya, Şam, Bağdat, Tiflis, Mısır, Tunus ve Cezayir'dir.
İstanbul'un fethinden sonra hızla genişleyen imparatorluğun para ihtiyacını karşılamak için mevcutlara ek olarak çeşitli mahallerde geçici yeni darphaneler kurulmakla birlikte aynı şehirde devamlılığı bakımından Fatih Sultan Mehmet tarafından Beyazıt Camii civarında tesis ettirilen Darphane, Türk Darphanesi'nin kuruluşuna başlangıç sayılmıştır. İlk kuruluşun kesin tarihini tesbit eden bir belge mevcut olmadığından Fatih'in burada kendiadına bastırdığı ilk Türk altının tarihi olan 1467 yılının Türk Darphanesinin ilk kuruluş tarihi olarak nazara alınması mümkündür. Bu ilk kuruluş genişletilerek 1596 yılında Beyazıt'da Simkeşhane isimli hana taşınmış ve ilk muntazam şeklini almıştır.
Darphanenin ikinci kuruluşu, Sultan Üçüncü Ahmet zamanına rastlamaktadır. 1723 yılında Simkeşhane'den Topkapı Sarayı sahası içinde bugüne kadar işgal ettiği binalara taşınıp faaliyete geçirilen darphane, 1832 yılında yeni atelyelerin inşa ve ilavesiyle genişletilmiş ve ayrıca darphane bahçesinde Hünkar dairesi yapılmıştır.
İstanbul'daki bu darphane, devletin ana darphanesi olma özelliğini devam ettirmiş ve 1843 yılında diğer darphanelerin faaliyetine son verilerek bu tarihten sonra yalnız İstanbul'daki darphanede para basılmıştır.
8 Temmuz 1967 tarihinde şimdiki yerinde (Yıldız-Beşiktaş) açılışı yapılan Darphane'nin üçüncü kuruluş projeleri üzerindeki ön çalışmalar, 1953 yılında başlamıştır. Madeni para taleplerindeki artışların izleyen yıllarda daha da yükselebileceği düşüncesi, yeni bir binanın inşaası ve yeni makinelerin satın alınması ihtiyacını doğurmuştur. Bu nedenle 1961 yılı ortalarında inşaasına başlanan yeni darphane binası, yeni makineler de satın alınarak 1967 yılında hizmete girmiştir.
Darphane, 1845 yılından itibaren "evrak-sahihe"ye damga vurmak amacıyla kurulan Matbaa Müdürlüğü ile 1933 yılında birleştirilmiştir.
Genel Müdürlüğümüzün Damga Matbaası adıyla bilinen bu bölümü halen Topkapı Sarayı avlusundaki eski Darphane binaları içinde hizmet vermektedir.
Topkapı Saray içindeki Eski Darphane binası
Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü, 2996 sayılı Maliye Vekaleti Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun çerçevesinde 1983 yılına kadar Maliye Bakanlığı'nın ana hizmet birimi olarak görev yürütmüştür. Hazine birimlerinin 1983 yılında Maliye Bakanlığı bünyesinden ayrılarak Başbakanlığa bağlı Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığıhaline getirilmesiyle birlikte Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü de anılan Müsteşarlığa bağlanmıştır.
18/06/1984 tarihli, 18435 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 234 sayılı Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğünün Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname gereğince, Genel Müdürlüğümüz Hazine Müsteşarlığı'nın bağlı kuruluşu olarak çalışmalarına devam etmektedir.